Böyleyken Böyle

Açıkçası benden vazgeçmenden korkuyorum, uzun yıllar hep kendimi sana kanıtlamaya çalıştım.Son son başardım desem de aslında daha yolun çok başındayız değil mi ? Hep benden daha fazlasını isteyeceksin.Açıkçası benden vazgeçmenden korkuyorum, bırakıp gitmenden ve boşvermenden.Sesler yükselse de bizim aramızda hiç ses olmayacak.Rahatsız edici sessizlik olacak hep ortada, yapılanlar yerine.Ben hep sana en sevdiğin oyuncağı alacağım, ama yine de sen suratı asık oturacaksın o köşeye, küskün küskün bakacaksın.''Ama'' diyeceksin.Şartsız, hesapsız hiç bir işin olmayacak senin.En güzel aşkı bulup getireceğim sana, sen sırtını döneceksin, hep ''daha iyisi vardır'' diyeceksin.Çünkü senin için hep daha iyisi oldu bir yerlerde.Fakat acı olan; bulamadın.Arayıp da bulamamak kadar yorucu olan başka bir şey yok bilmiyor muydun ? Açıkcası bana biraz karşılık vermeni istiyorum, el uzat istiyorum.Yardımın olmadan hiçbir şey olmaz.Bana hesap sorma, sadece izle beni, o köşende dur, hiçbir şey deme bana.

Yarım İnsan

Bazen insanlar haklıdır.
Bakışlarından anlarsınız.
Size baktıklarında sizden daha farklı bir şeyler gördüğünüze eminsinizdir.
O şeylerin ne olduğunu sormaya cesaretiniz olsa bile, eliniz boş dönersiniz.
Aynı ayna değil sizinki, aynı yol da değil.
Sizin kendinize gittiğiniz yol, engebesiz.
Sizin aynanız pürüzsüz.
Asla anlamayacaksınız,
Bazı şanslı insanlar, zor yollardan pürüzlü aynalardan ulaşır kendilerine.
Ben o insanlara 'yarım insan' derim işte.
Şanslı ama neye göre kime göre ?

2 kere 2 eşittir 5.

Geçen gün düşündüm, düşündüm, düşündüüüm ve en sevmediğim insan türünün özür dilemeyi bilmeyen ve kendini zeytinyağı sanan insan olduğuna karar verdim.İnsan kalp kırabilir, bu çok kolaydır.Ama eğer karşındaki insan da razıysa, gönül almak da kolaydır.Ama çok ilginçtir, insanlar hep susar.Neden susarız ? Utanır mıyız, yoksa üşengeç miyiz ? Neden hep karşımızdaki için '' ama o da öööle yaptaa '' deriz.Neden ? En mükemmeli biz miyiz ? Susmanın sebebi, haksız olduğunu bilmektir.Korkmaktır.Keşmekeş yaşamayı tercih etmektir, huzura ermek varken.Anırın, ağlayın, baş etleri yiyin.Ama susmayın, hatta ben de susmayayım.Haksızlığa uğradığımızda, aldatıldığımızda...Çünkü susmazsak, aslında affederiz.Affetmek en büyük hafifliktir.Ağrıyı dindirir.'' Canım acıdı, ama boşver, böyle olması gerekmiş, onu affediyorum '' deyin bak.Geriye sadce hüzün kalıyor, hüzün de iyi bir arkadaştır aslında, zararı yoktur.Zamanla da gider, vadesi dolunca.


Ben nasıl hissediyorum biliyor musunuz ? Kendi yapmadığım şeyler için kendimi suçlamamalıyım, sadece gidişat öyleydi, öyle olması gerekti.Beni üzen insanın ne kafasını, ne kalbini asla değiştiremem.Bu bir savaş da değil, kazanan da yok.Susmadım, içimdekileri söyledim, o benim içimi biliyor.Benim onun içini bilmemem onun irini olsun.Yani anlayacağınız; suç yok suçlu yok.Bu bu kadar basit aslında.

Lukbuk Fantezim


Bu ara, herkesin moda blogger'ı olmasından dolayı benim pc başında geçirdiğim vakit biraz daha arttı.Gerçek hayatın acımasızlığı, yaşadığım hüzünler, bu blogger'lara bakarak az da olsa hafifliyor.Arada şu lookbook.nu adlı siteye bakıyorum, o kadar gülüyorum ki.Bu insanlar model değil değil mi ? Bi tane adamı yanlarına alıp, '' BAKAAAN BEN NEKADAAR GÜZEL GİYİNİYORUM HEM DE ÇOK POPİYİM ARKADAŞLARIM RESMİMİ ÇEKİYOLAR HEP '' mi diyorlar acaba ? Yani ben yolda böyle birkaç tip görsem, günüm asla kötü geçemez.Gerçekten moda ile ilgilenip, yaratıcı ve etkileyici fikirleri olan insanları takdir ediyorum, o ayrı.Ama topshop'tan aldıkları 3-5 parçayla oturup moda hakkında atıp tutmak, Ajdar'ın ''ben Türkiye'nin Süperstarı'yım'' demesinden farksız.Aynı ciddiyetsizlik, aynı komedi.Hele erkekler, bunu yapınca 2 tık daha komik oluyor.Örneğin yukarıdaki fotoğraftaki adamın yaptığı hareketi aynı kıyafetlerle biri yapsa sokakta, ve ben bunu görsem, 6 buçuk saat gülerim.Modasına falan bakıp '' vuhhuu '' denecek bir durum değil.Kendinize gelin.Ajdar olmayın

Megapiksel Çıkmazı - Umut Kaner


Fotoğrafa yeni başlayanların yada daha hiç başlamayıpta ‘Benden fotoğrafçı olur abi şu göze, şu yaratıcılığa baksana! ‘ diyip makine almaya karar verenlerin düştüğü en büyük yanlışlardan biride ‘Megapikseli büyüdükçe makinenin çektiği fotoğrafın kalitesi artar.’ mantığını benimsemeleridir. Megapiksel fotoğrafın kalitesiyle değil büyüklüğüyle alakalı bir durumdur.

Pikselli Koltuk
Bu demektir ki bu sayı ne kadar çok olursa resminizi kalite kaybı olmadan o kadar çok büyütebilirsiniz. Zira bir fotoğrafı fotoğrafçıya götürdüğünüzde kaliteli ve standart ölçüde bir baskı için (10 x 15 cm) boyutun/büyüklüğün ortalama 3 Mp olması yeterli gelecektir. Yani standart boyutta baskı için 3 Mp ile 15 Mp arasında kalite açısından bir fark olmayacaktır. A4 boyutunda bir fotoğraf baskısı için 5 Mp yeterli gelecektir. Megapiksel artışı; afiş,bilboard (Standart baskı oranından daha büyük) gibi işler için kullanıldığı zaman önem taşır. Yada baktınız fotoğrafın tümünü beğenmediniz, beğendiğiniz kısımdan Mp’in elverdiği oranda croplayıp büyültebilirsiniz. Ekstradanda fotoğrafla yeni haşır neşir olmuş insanlara benim makine 15 Mp diye bir çıkış yaparak kendinizi biraz daha iyi hissedebilirsiniz. (Verdiğiniz tonla para farkını sölersem rencide olursunuz o ayrı…)
Dip Not: Ayrıca bazı fotoğraf makinelerinin üzerinde yazan 8MP ya da 6MP gibi ifadeler sizi yanıltmasın. Çünkü bazı makineler 3 ya da 4 megapixellik efektif çözünürlüğe sahip olup daha yüksek çözünürlüklere ulaşabilmek için “interpolasyon” yöntemine başvurmaktadır. Bu yöntem, bilgisayar ekranında gördüğünüz bir fotoğrafa zoom yapmakla hemen hemen aynı işleyiş tarzına sahiptir.
Ana Tema: 6 – 7 Mp çözünürlükteki bir makine işinizi görecektir.

UMUT KANER http://www.umut.kaner.tv

Bi bakın buraya

Ulan diyorum yazmayayım, yazmayayım, yazmayayatoure.Bak böle tekrarlarda hep aklım kayıyor.Neyse konuya gireyim.Bugünkü konumuz; (sanki her güne ayrı konu var ha) sevmekle ilgili.Daha doğrusu sevmeyi tercih etmekle ilgili.Şimdi, hepimiz sabah kalkıyoruz, duş alıyoruz.(değil mi?)Sonra işimize/okulumuza gidiyoruz.Heh ben biliyorum hiçbirimiz bunları severek yapmıyoruz.Mutlaka işimizi seviyoruz, fekat sabah erkenden kalkıp, bu mis gibi havalarda çalışmak/öğrenmek istemiyor.Hah benim diyeceğim o ki, isteyin.Kendinizi neye inandırırsanız o gerçek olur.Benim öyle oldu.Belki yavaş yavaş, belki zorla, ama oldu.Homurdanmayın canlarım, homurdanırsanız, homurdanmanıza neden olan şeyler çoğalır, kendinizi homurlanmamaya zorlayın.Diyet gibi, yememeye zorluyorsunuz ya kendinizi, aynen öyle.Eğer işinizi/okulunuzu istermiş gibi yaparsanız, bir noktadan sonra onu istersiniz, daha sonra otorite olursunuz, saygı duyulan bir eksper olursunuz.Bağlanın, yaptığınız işe, sevdiğiniz adama/kadına, evinize, arabanıza...Hepsi sizin ayrılmaz bir parçanız olsun, hayatınızı keskin kalemle çizin.Eğer zamanla onlardan ayrılmak zorunda olursanız da, geride kalanlara daha çok bağlanın.Elinizde hiçbir şey kalmazsa, inancınıza bağlanın ( Burada kastettiğim din değil, ama isterseniz ona da bağlanabilirsiniz tabii, izin var).Her şeyden önce kendinize bağlanın.O zaman ''bilmiyorum'' larınız azalır.Azaltın onları, bilin, yoksa hiçbir yerde tutunamazsınız.Öptüm

Yer değiştirmece

Selam, ben Simla ve ben çok öfkeli bi insanım.Buradan yazdıklarımdan beni muhtemelen dünya iyisi, şeker kız candy zannediyor olabilirsiniz.Değilim.Zaten o yüzden böyle yazıyorum, olabilmek için, olmaya çabaladığım için.Örneğin ben gerçekte, dışkımla kavga ederim, sonra da oturur üzülürüm ''neden böyle yaptım ?'' diye.Öfkenin tanımı şu, bir balonun içine su koyun, sıkın.Sıkabildiğiniz kadar sıkın, sonra o balon patlasın, su üstünüzün başınızın içine sıçsın.İşte öfke bu, sizi hasta eder, gerginlik sizin içinizi kemirir.İçinizdeki irin dışarı çıkarır, mutlaka hasta eder sizi bir yerde.Hiçbir şeye vaktinizi ayıramazsınız, kafanız allak bullak olur.Farkındalığınız yok olur.Bu yazımda size bir tavsiye veremem, kendimle çelişirim yoksa, çünkü ben bu balonun en büyük kurbanıyım.İrinim gerçek, bu sefer de siz bana tavsiye verin olmaz mı?

Rahat tuvalete çıkabilmek için maddeler

Akıllı olabilmek nedir ?

1) Yargılanmak pahasına, hafif meşrep damgası yeme pahasına dalga geçebilmektir.
2) İlgi alanlarına deli gibi sahip çıkabilmek ve '' yeter yeaaa '' diyen mankafalara karşı sessizliğini koruyabilmektir.
3) Kendini bir bok sanmamaktır afedersiniz.Dünyanın en muazzam insanı olsan bile, manav amcaya her sabah '' naber dayı'' demektir.
4) Cimri olmamaktır, verdiğin kadar alacağını bilmektir.
5 ) Bazen de kendini bir bok sanmaktır, arada iyi gelir.Ama kimseye belli etmemektir.
6) Kovalamaktır.Konuşacaksan, araştırmaktır.
7) İğneyi kendine, bıçağı başkasına saplamaktır.
8) Bilmiyorum demektir.
9) Saygı duymaktır, çöpçü dayının kafasındakine, rüyalarına.
10 ) İnsanlardan eklentilerinle burnunun dikine gitmektir.
11) Geçmişine sahip çıkıp, geleceğini cesurca hayal etmektir.
12) ''Evet'' ve ''Hayır'' ı net olarak söyeleyebilmektir.
13) İnanmaktır.
14) Soru sormaktır.
15) Kimseye karışmamaktır, kimseyi karıştırtrtrıtrtıtr (of) mamaktır.
16) Kimsenin sizi anlamasını beklememektir, ama herkesi anlamakta ısrarcı olmaktır
17) Kafanızın düşünmekten yanmasına izin vermektir.
18) Sevmeyi denemektir, sevmemekten korkmamaktır.
19) Keyif insanı olmaktır
20) Ayrıntıları görebilmek, ve onları özden daha çok sevebilmektir.
Image and video hosting by TinyPic

Korkuyorum ama!

Korkak olmakla çekingen olmanın arasında ufacık bir çizgi var.Yüzsüz olmakla atılgan olmanın da öyle.Fakat çekingen olmak saf bir durum, çok güzel, su gibi.Korkak olmak ise kendinizi engelliymiş gibi hissettirecek kadar eksik.Neden çekiniriz ? Sizi bilemiyoruum ama ben kendiminkini söyeleyeyim.Herkesin hayatı o kadar zor oluşturulmuş, kendi değerleri için o kadar uğraşılmış ve sırf bu yüzden o kadar kusurusuz ki, buna iğne kadar bile olsa bir şey batırmak, benim haddime değil diye düşünüyorum.Şu ana kadar hiçbir şeyden korkmadım, yalnızlıktan, sorumluluk almaktan veya almamaktan,sevmekten vs.Ama hepsinden biraz çekindim başta.Aşık olmaktan çekinmek ne kadar yüce bir duygu diye düşündüm sonra, başkasının hayatına saygı duymaktır, yüceltmektir çünkü bu.Siz yapmayı istemeseniz de çekindiğiniz anda, o hayatı onurlandırırsınız.Karşıdaki insan ise bu onuru farkedip, size kapılarını açıyorsa, bu dünydaki en güzel duygudur.Siz buna rağmen içeri giremiyorsanız, işte bu tamamiyle korkaklıktır.Artık o beraberlikten, evlilikten vs. asla hayır gelmez.Hem de hiç! Bu konuyu iş hayatınıza entegre edelim.Size bir sorumluluk verdiler, siz çekindiniz.Bu ne demek biliyor musunuz ? '' Bu iş o kadar önemli ki, aslında bana vermesemiydiniz acaba ? '' Bu sizin o işi tamamiyle önemsediğinizi, aslında size verildiği andan sonuna kadar harika bir iş çıkaracağınızı gösterir.Çekinme faslı bitti, bu iş size verildi, artık yapacak bir şey yok örneğin, hala içinizde bir korku varsa, kusura bakmayın daha zavallı bir şey olamaz.İçinizde biri daha var, ve bu sizi EN büyük düşmanınız.Kafasını gözünü patlatın onun.

Kısacası çekinmek; bir övgü, korkaklık; kendinize hakarettir.Akıllı olun, çekinin, ama korkmayın.

Paylaşmalı Yazı

Şimdi şöyle bir durum var, gün içerisinde, sizi herzaman mutlu edecek şeyler olmayabiliyor.Ama arada oluyor ya hani, bu yazı tamamen onunla ilgili.
Başınıza güzel bir şey geldiğinde paylaşın ulan.Vallaha bak çünkü, siz insanlara anlatıyorsunuz, insanların yüzü gülüyor, sonra kötü bişi olsa bile, bir önceki olayın pozitifliği negatif olan durumu nötrlüyor.Lisede bir arkadaşım vardı, her gün yataktan o günün sorunu ile uyanırdı.Ve bunu nötrleyecek hiçbir pozitif olayı olmadı, o yüzden biz de o pozitifliği ona veremedik.Şu an bence dünya üzerindeki en mutsuz insanlardan biri de o.Burada asıl amaç mutlu olmak değil, umut veren noktalar bulabilmek, '' şu oldu ama, hacı salla yaa bak aslında böyle de oldu zamanında negzel'' diyebiliyorsan, işte sen büyük kralsın.Hepimiz iğrenciz aslında, tekdüze hayatlarımız var, her gün aynı şeyleri yapıyoruz, abuk sabuk adamlarla/kadınlarla uğraşıyoruz, maddi sıkıntılar olabiliyor vs vs.Ama ben örneğin her şeye rağmen kafamda şu var; ''Evde de fındık rüyası var, ask-i memnu izlerken yerim heheheheheheh.'' Bahsettiğim şey bu, küçük şeylerle mutlu olmak değil, küçük şeylerin sizin kafanızı düzeltip, umut vermesi.Hadi şimdi dışarı çıkın hava çok güzel.

Sinirli Bünyeye Tedavi

Çok değil, 1 hafta öncesine kadar inanılmaz asabi bir insandım.Fakat şu sıra; ana avrat düz gidene çiçekler, çelenkler yollayacak kadar sakinim.Nasıl mı ? Şöyle; Şimdi ben üzerinize afiyet biraz mide hastası bi insanım, her dakika midemle ilgili bir problemim var(dı).Sonra bir gün dedim ki, (yes man gazı ile) gülümsesem herkese, herkesi ilk önce bir sevmeye falan çalışsam, ilk dakikadan yargılamasam, hatasını kabullensem herkesin bi noktaya kadar.Ne olur dedim ? Sizinle 1 haftalık sonuçlarımı paylaşıyorum
1- Evin yanındaki kazık otoparkçı bana indi-bindi'lerde tölerans gösteriyor.
2- Modern değnekçiler (ispark) tarafından son derece tanınır bir insanım.
3- Garip bir şekilde her şey halloluyor.
4- Galiba aşık oldum.
5- Daha güzel işler yapabiliyorum, daha konsantreyim.
6- Yüzüm aydınlandı, kelebek gibi oldum (!)
7- Nerdeyse midemle ilgili hiç sorun yaşamıyorum, Gastrit'ten Ülser'den eser kalmadı.
8- Konuşmadığım arkadaşlarımla tekrar iletişime geçip, gönül aldım, haz aldım.
9- Kısa vadede ne istiyorsam hepsi (evet hepsi) oldu.
10- Daha güzel müzikler buluyorum.

Hadi bakalım, gevşeyin, bişi yok, dert ettiğiniz herşeye kaba etlerinizle güleceksiniz 1-2 aya.Şunu da dinleyin; Caro Emerald - Back It Up

Bak bu sefer ciddiyim

Nefes nefese koşuyorum Nişantaşı'nın ortasında, 15 dakika içerisinde, 3 işe birden yetişmem gerek ! (kuaföre gitmeyi işten sayıyorsanız tabii) Kafam 'yapmam lazım' larla dolu, birsürü eşyamı evde bırakmışım, organize olamıyorum ( ki bu imkansızdır, beni tanıyan bilir.) Peki neden böyle oldu ? Bi gün bunun üzerinde düşündüm.Çünkü ben hala bir 'şaka' nın içerisindeyim içten içe.Bu söylediğim süreç 1 ay önce için geçerli tam olarak aslında.Yani 1 ay boyunca düşünerek bunları size dile getiriyorum.Hayatım boyunca yaptığım tüm ciddi işleri (ki bir elin parmağını geçmez) şaka temelli yapmışım.Okul kazanmak, sınava çalışmak, doktora gitmek, gönül almak, birine bozulmak.Yemin ediyorum size, hiçbiri ciddi değildi! Ama artık yaptığım şakanın bile ciddi olması gerektiğini düşündüm.Hayatı önemsemezsin belki ama, yaptığın her iş bir temele oturur ya, bundan bahsediyorum.Ayağını bi yere basarken, her an kaçacakmış gibi değil de, sanki hayatım boyunca oraya basacakmışım gibi.Bir arkadaşıma söz verirken unutmuyorum artık verdiğim sözü, hep aklımın bir gerisinde oluyor.Kimseyle 'dalgasına' flört etmiyorum, edemiyorum.En önemlisi 'nasılsa kırılmaz' diye bir insanla dalga geçmiyorum.Özgürlüğüm ciddi, 'seni seviyorum' larım ciddi, alınmalarım ciddi, arkadaşlıklarım ciddi.Sıkıcı mı oldum ? Evet cidden sıkıcı oldum.Ama hayat benden bunu istiyor artık.Cidden bak.

Açılım Hakkında

Son zamanlarda uyuz olduğum bi mevzu var; insan ne kadar mantıklı ne kadar muazzam fikirleri olan bir insan olursa olsun, duygusal bir mevzu söz konusu olduğunda hemen oyunlara bağlanıyor kafası.Yok onu diyeyim, yok bunu yapayım.NEDEN YAHU NEDEN ? Halbuki açık olsak, ne olursa olsun kafasında olsak çok kolay çözümlenecek herşey, üzüleceksek üzülücez, sevineceksek sevinicez, ama sonuç olarak olacak ve bitecek.Geriye sonuçu değerlendirme, onunla beraber yaşamaya başlama ve alışma süreci başlayacak.Neden bir insan kendine işkence eder ? Neden karşısındakine küt diye ''arkadaşım uyuz oldum senin bu hareketine, öf hadi özür dile'' vs. demez ? İlla bir oyunlar, kendisi anlasıncılıklar, bişeyler.Birde işin aşk boyutu var ki , kişinin hem çevresini, hem kendi benliğini ağır bir tahribata sürükleyecek olan tam olarak budur.''Ne söylicem ben şimdieaa?'', ''Mesajına geç mi cevap versem, daha çok aklına düşer miyaam?'' Düşmezsin arkadaşım düşmezsin.Ben uyuz olurum mesela bir adam bana bunu yapsa.Bir de kişi gider arkadaşına seksen kere sorar, ''senceaaeeeaa ne demek istedi?'' Ona sor, bana neden soruyorsun? Açılım yapalım arkadaşlar, hep uçlarda yaşayalım.Ya mutlu olalım ya mutsuz.Birisi bize nasılsın diye sorduğunda ''eeeh işte'' demeyelim.Ya kocaman iyi, ya kocaman kötü olalım.Yoksa asla ne giyeceğimize de karar veremicez.
Ben bundan sonra dan diye söylicem kesin kararlıyım ''BEN VARYA SANA UYUZ OLDUM BUGÜN !''

Alışmak bir yaraağğ bağğrımda kanıyooğğr.

Selam sevgili okuyucularısıları.
Bugün size alışkanlıklarımdan bahsedicem.Niye ? Çünkü görün ne kadar obsesif olduğumu.Gerçekten ben kendimden daha çok obsesif olan bir insan daha tanımadım.
Örneklendireyim, her sabah aynı yerde, hatta aynı masada, aynı şeyi yiyorum.Bir sevdiğim adamı senelerce seviyorum.Sevdiğim bi sanatçıyı hısmımmışçasına(oha) seviyor, onu yerdiklerinde savunuyorum.Önyargılı olduğum yemekleri yemem, her türlü gıda maddesinin son kullanma tarihine bakarım.Bi insanı başta sevmemişsem, kimse bana o insanı sevdiremez, isterse canımı kurtarsın.Her haftasonu aynı yere gidiyorum,Evde dahi aynı koltukta oturuyorum.Bi ayakkabıma bağlanır, ona aşık olur, her şeyi ona yakıştırırım.Arkadaşlarımı dibine kadar sever, bol bol öperim.Aynı espriyi her konuya entegre ederim.Hoşlandığım adamlar hep aynı tiptir.Fikirlerimi değiştirmem (ki bu bence aralarında en acınası huy.)

Bunları değiştirmeye başlamam ise daha başka bir obsesiflik örneği, mesela gittiğim yeri değiştiriyorsam, yeni yere daha çok bağlanıyorum.Çözümü yok dostlar, yok.O sebeple, '' they tried to make me go to rehab but I said 'no, no, no' ''

Gelen gideni aratır arkadaş !

Bir önceki yazımda 'özgürlük'ten bahsettim ya hani.Bu sefer başka bi özgürlükten bahsedicem size; Kalbinizin özgürlüğü.Felsefik oldu ama aslında değil.Çoğumuzun yaşadığı bok bu.Örneğin; allahaşkına hanginiz her birlikte olduğunuz adamda ilk aşkınız veya en hayvansı aşık olduğunuz insanı aramıyosunuz ? Ben kendimden yola çıkarsam, tanıştığım adam ne kadar mükemmel olursa olsun onunla aynı espriyi falan yaptığı an 'mükemmel ötesi' oluyo gözümde.Diğer mükemmel özellikleri önemsiz yani.Aksi durumda da bu böyle.Adam iğrençse, tam bir ayıysa ya da böyle günde 8748912374 tane kız götüren adamsa ooooh hemen tatlı bi adama dönüşüyo gözümde benzer bir hareketle.İşte bu sebeple ya eksiye tekrar kendi kafamda ölüp bitiyorum, ya da bu oyun devam ederse sonunda üzülen ben oluyorum.Bu nasıl bişey biliyo musunuz ? Nokia telefon kullanan biri gider iPhone alır da; ''dokunmatik abi bu yeeeaa'' der ilk başta sonra cebindeyken 2189419204 kişiyi arar, faturası çoğalır, kontörü biter,içten içe değişik gelir,sever ama,bilindik değildir, güven vermez.Bir süre sonra gider bitane Nokia alır yine.Ben bu durumu buna çok benzetiyorum.Ve eskiyi arkada bırakıp yeni şeyleri deneyen, buna çabuk alışabilen insanlara çok özeniyorum,çünkü yeni tanıştığın bi insana kendini anlatmak kadar zor ikinci bir şey yok ! Ne yersin, ne içersin, hangi lafı şaka sayarsın, hangi lafa alınırsın...Çok zor.Ya da ben üşengecim.İşte bu yüzden Seda Sayan demiş; evleneceksen gel.

Akneler

Şu anda bu yazıyı yazarken karşımda üstünde 2Pac yazan mantar bir mantar pano, sol profilden çekilmiş ergenus bir resmim, sağ tarafımda ise Harry Potter 1,2,3,4,5,6,7 var.Ve evet bildiniz..Baba evindeyim.Gelir gelmez, üstümde 1 aylık bir yükün yavaş yavaş gittiğini kalktığını hissettim.Aşık olabiliriz, çok parayla şahane yaşayabiliriz, veya bir partiye gidip manyakça eğlenebiliriz falan ama, beni en rahatlatan his ''güven duygusu''.Daha bavulumu toplarken farkettim.''Amaaan bunu almasam da olur evde vardır,'' ''Ay salla bulurum ben onu İzmir'de,'' ''Öf annem yapar onu''.Bunlar insanın hayatta sahip olabileceği en büyük lüks.Düşünmemek ve umursamamak kadar mutluluk verici bir partiye gitmedim ben hiç.İstanbulda tek başına bir bireyken oynadığım yetişkin rol, İzmirde gerizekalı bir ergene bırakıyor kendini.Yemekleri falan geçtim, hadi bulaşığı da.TUZU UNUTTUĞUN ZAMAN SÖYLEMEDEN GETİREN BİRİNİN OLMASI FİKRİ MUAZZAM! Hatta benim için hayal ürünü.Kendi başına olduğunda, ''tabii ki hallederim, tamam ben onu yaparım, evet halloldu'', burada olunca, ''eaay unuttum, yaa sonraaeaaa'' İnanılmaz değil mi ? Ama daha ilginci, bir noktadan sonra bundan sıkılıyor oluşumuz.O partileri, 20 tl verdiğimiz bok gibi makarnaları bu güven duygusuna yeğliyoruz.Hayat garip Alejandro...

Popolu

Evet, yeryüzüne hoşgeldim.

Başa sarıyorum.Ev arkadaşımla prensip olarak evde tartı bulundurmuyoruz.Aslında prensip falan değil be, aklımıza bile gelmiyor.Herneyse, dün ablamda kalınca tartıyı gördüm.Ulan dedim, bi baksam mı.Baktım, evet baktım.Ve yakın (veya uzak) çevremin yıllardır bana yakıştırdığı '' anoreksik '' sıfatının ne kadar yalan olduğunu gördüm.DALGA MI GEÇİYORDUNUZ BENLE ? dedim gözlerimi kısarak.Sinirlenmiştim.Hiçbir şey çaktırmadan içeri gittim.Ablam bana tuhaf bir şekilde ilk önce bakıp, üstüne gülüp..''senin biraz POPON...'' dedi.O an anladım, artık popolu bir kızdım.Geniştim.M bedendim.L ye kadar yolum vardı.Çocuk yapınca ne olacaktı? Çaktırmadan internetten rejim programlarına baktım.Hepsi ütopik dünyaların içindeydi.Gece oldu, ablam yattı.Ben de 3 dilim ekmekle biraz Nutella yedim.Uyumaya çalıştım.Kağıt kesiğinin hissettirdiği gibi bir his.Bir acı.Üzülmeler, derinden yaralar.Yazın ne olacaktı ?? Sabah kalkınca yine 2 dilim ekmekle Nutella yedim.Ve işin en acı kısmı, gece yine Nutella yiyeceğim.Gerçi evde fıstık ezmesi de var.Of allahım...

Görüşürüz minik popolar..

Ve Heryerdeyim !

Öncelikle Merhaba diyorum.Siz de beni selamlıyorsunuz değil mi? Evet, yapıyorsunuz.Hani ders çalışmamak için türlü saçmalıklar yapılır ya, şu an ben bu bloğu açarak bu saçma hareketlere bir yenisini daha ekledim.
Herneyse, malumunuz İstanbul'da kar gövdeyi götürüyor.Evde mahsur kalmak ne demek bugün anladım, çünkü iflah olmaz bir İzmirli olduğum için, kar ne demek pek bilmiyorum.Pek kazağım da yoktur.
Gelelim Simla'nın gündemdeki konularına; Size Hollandalı bir grubu takdim etmek istiyorum; Room Eleven.Tam da ihtiyacım olan müziği, bana tam zamanında getirdi bu grup, İnanılmaz yumuşak bir vokal, enstrüman çeşitliliği.Albümlerindeki her şarkı tutarlı.Yani bir şarkısını severseniz, albümün hepsini dinliyorsunuz.Bu kar kıyamette o kadar güzel gidiyor ki, bakın saat 6 olmuş.Kaymak gibi.O yüzden size tavsiyem, yapın kahvenizi, alın kitabınızı veya derginizi açın bu güzel insanları dinleyin,karı izleyin. (Türkçe çok esnek bir dil değil mi ?) 


Buz gibi öpücükler, muhtemelen sınavım olmasa daha uzun yazardım, neyse ben biraz evi temizleyeyim.